hakkımızda                           irtibat           

  Anasayfa  

GÜNDEM

Fransa
FRANSA BAŞÖRTÜSÜNÜ NEDEN YASAKLIYOR ?

Bu sorunun cevabını verebilmek için Avrupa’ya göç eden müslümanların  Avrupa’daki 40-50 yıllık  yaşam sürecini kısa bir incelemek gerekir.

Yıllar önce ülkelerinde  karşılastıkları sorunlar yüzünden Avrupa ülkelerine göç eden müslümların bu ülkeleri ekonomik ve kültürel zenginlik açısından kalkındırdıkları inkar edilemez bir gerçektir. Ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayı Avrupa’ya gelen çoğunu müslümanların oluşturduğu insanlar en zor işlerde çalıştırıldılar. Göç eden bu insanlar kendilerine verilen paraları yemeyip içmeyip biriktirdiler birgün döneceğim ümidiyle. Ancak özellikle kendilerine sunulan sosyal haklar; sağlık,eğitim,iş gibi olanaklar ülkelerine dönmeyi zorlaştırdı. Gerçi geri dönmemelerinin ayrı sebepleri de vardı ama ilk akla gelen ve en etkili olanı buydu.

Birinci nesil diye adlandırılan bu insanlar gittikleri ülkenin dilini öğrenme zahmetine katlanmadılar, kendi aralarında bir dünya oluşturdular, kanuni işlerini tercüman aracılığıyla yaparken günlük ihtiyaçlarını gidermede, insanlarla diyaloglarında da ja-nein,yes- no ile halletmeye çalısıyorlardı. Örf ve ananelerine bağlı bu nesil yaşadıkları ülkenin siyasetiyle hiç ilgilenmediler bazıları yaşadığı ülkenin başbakanını dahi tanımıyordu. Kendi haklarını arayacak ne kültürel  birikimleri vardı ne de kendilerini savunacak bir dilleri. Kısacası siyaset, bilim ve sosyal yaşamda topluma sunacak birşeyleri yoktu. Bu arada inanç ve dinlerini yaşamak için camiler açıp dayanışmayı sağlayacak dernekler kurmayı ihmal etmiyorlardı. Dini vecibelerini; Cuma namazı, bayram namazları, dini ve milli etkinlikleri yerine getiriyorlardı. Bu gibi yaşam tarzı avrupalıları da rahatsiz etmiyordu.

Bu süreç son yirmi yıla kadar devam etti. İkinci nesil toplumda varlığını hissettirmesiyle olaylar farklı bir boyuta ulaştı. İkinci neslin, babaları gibi dil sorunu yoktu, kültür seviyeleri yüksekti üstelik okullarda almış oldukları eğitim sayesinde  yaşadıkları ülkenin kültürünü de öğrenmişlerdi. Diyalog açısından bir sorun yaşanmıyordu. Artık yetkili makamlar nezdinde haklarını arayacak hem dilleri hem de yetenekleri vardı. Kısacası yaşamış oldukları toplumda o ülkenin  bir vatandaşı gibi hakkını alabiliyor, gerektiğinde kanuni yollarla kendisini savunabiliyordu. Bu ikinci nesil inançlarını yaşamada babalarından sanşlıydılar çünkü babaları hem kendileri  hemde çocukları için camiler, dernekler açıp hazırlamışlardı. Bir taraftan gurbette yaşamanın vermiş olduğu gariplik diğer taraftan yaşamış oldukları toplumun hıristiyan olması insanların inanç ve dinlerine sarılmalarına sebep oldu.

İkinci neslin bu alanda babaları gibi geleneksel, örf ve adetlerle karışmış bir din anlayışı değil daha bilimsel bir din anlayışının peşinde olmaları camilerin güçlenmesine, dinine bağlı müslümanların artmasına ve hıristiyanların dahi müslüman olmalarına sebep olmuştur. Böylece camilerin sayısı arttı, dini etkinlikler çoğaldı ve müslümanlar dini kimlikleriyle toplumda kendilerini hissettirmeye başladı.

Diğer taraftan İslamı kendi inanclarıyla mukayese eden avrupalılar, İslamı hıristiyanlıkla, müslümanları hıristiyanlarla, camileri kiliselerle ve Kur’an’ı da İncille aynı kefeye koyma hatasına düştüler.

Kur’an’ın, İncil gibi bazı çıkar çevreleri tarafından yazılıp tahrif edilmediğini anlayamadılar. Bir harfinin dahi beşer tarafından yazılmadığını ve İncil gibi sadece kilisede okunan bir kitap olmadığını bilakis hayatın her alanında var olduğunu kavrayamadılar. Camilerin, Kilise gibi yalnız ibadet yeri olduğunu sandılar. Camilerin ibadetin yanısıra kültürel etkinliklerin yapıldığı siyasetin konuşulup sosyal faaliyetlerin yapıldığı bir mekan ve aynı şekilde bir ilim ve irfan merkezi olduğunu anlayamadılar. Ve müslümanın dininin, hıristiyan gibi haftada bir gün kiliseye gittiği gibi camiye gitmesi olmadiğını gerçek müslümanın yaşamının her gününü düzenleyen ve ona bir yaşam tarzı sunduğunu idrak edemediler.

Derken ikinci nesille parlayan İslam yıldızı, üçüncü neslin toplumda boy göstermesiyle Avrupa’da doğan İslam güneşine dönüştü. Üçüncü nesil önceki nesillerin çektiği zorlukları çekmedikleri gibi onların diktikleri ağacın meyvesini yemeye başladı. Bu neslin doğar doğmaz o ülkenin vatandası olarak kayıtlara geçmesi onlara ayrı bir avantaj sağlıyordu.

Müslüman toplumlarında bunlar yaşanırken Avrupada inanç çöküşü başlamıstı. Yeni müslüman nesil dine yönelirken avrupalılar dinden kaçıyordu inançsızlığı tercih ediyordu. Elbette bu arada bir kısım müslümanlar ne dinlerine yöneldiler nede Avrupa kültürüne sahip oldular, kumarın, alkolün , uyusturucunun ve fesadın içinde boğulmaktadırlar.

Yeni milenyumla dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa da kendisini bir „İslam-Demokrasi Savaşı“ olarak adlandırılan bir savaşın içinde buldu. En fazla ümit bağladıkları Demokrasi, yükselen İslam güneşini engelleyemiyordu artık. Alternatif olarak sunacak bir şeyleri kalmayınca doğacak İslam güneşini engellemek için yasalar çıkarıp kanun değistirmeye yöneldiler.

İste Avrupa’yı rahatsız eden bu. Daha düne kadar fabrikalarında işçi olarak çalıstırdıkları müslüman ve çocukları toplumun her alanında etkin rol almaya başlamıştı. Daha düne kadar devlet dairesine tercümansız giremeyen müslümanın çocuğu şimdi masa arkasında görevli olmuş avrupalının işini hallediyor. Devlet dairelerinde, bankalarda, eğitim merkezlerinde, alış- veris merkezlerinde, hastahanelerde ve toplumun diğer alanlarında müslümanlar islami kimlikleriyle varlıklarını hissettiriyorlar. Özellikle ilahi emir gereği hicabına sarılmış imanlı bacıların varlığı ve  imanın sembolü Hicap  demokrasinin çöküşünü hazırlıyor galiba.

Elbette onların yerinde siz olsanız, göz göre göre demokrasinin, laisizmin çöküsüne seyirci  kalırmıydınız. Emperyalistler İslam ülkelerini zorla,silahla ,sömürüyle kendilerine bağlarken müslümanlar hiçbir güç kullanmadan imanlarıyla ,dürüstlükleriyle ve islami yaşamlarıyla onların ülkelerini feth etmeye başlamışlardır.

İşte Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin çırpınışının sebebi budur. Yasa ve kanunlarını değistirmelerinin gerçek nedeni sadece  BAŞÖRTÜSÜ değildir. Bu alanda başarılı olurlarsa devamı gelecek. Müslümanları gelecekte zor günler bekliyor, ancak iman edip inancında sebat gösterenlere Allah’ın yardımı yakındır.

AbdullahOzgur@iqraa.de

        Geri dön

   
  Gündem    

 

Gereçekten de, rabbimiz Allah'tır dedikten sonra da dosdoğru hareket edenlere melekler indiririz de sakın korkmayın ve mahzun olmayın ve müjdelenin, sevinin size vaadedilen cennetle deriz.

Fussilat / 30

  Siyaset    
  Bilim    
  Yazı Dizisi    
  Kültür - Sanat    
  Soru - Cevap    

 

MUHARREM ÖZEL