Anasayfa |
Bilim İLİM VE BİLİM DAYANIŞMASI
"İlimsiz bilim kördür, göremez; bilimsiz ilim topaldır; ilerleyemez!" İnsanoğlunun yaşamına, düşüncelerine, araştırmalarına, hayatına dair aklınıza gelebilecek ne varsa; sanat, teknoloji, tarihin kaydettiği medeniyetlerin oluşmasına, savaş ve barışlara dahi iki olgunun kaynaklık ettiğini görüyoruz. Bu kaynakların ne olduğuna baktığımız zaman ise karşımıza çıkan kavramlar ilim ve bilim oluyor. Yaradılış amacını sorgulayan, insanoğlunun yaratıldığından beri kafasından söküp atamadığı "Ben kimim, niçin varım, nereden geldim, neredeyim, nasıl yaşamalıyım, nereye gideceğim?" türünden soruların cevabı olan, onlara varlık felsefesini, yaratılış amacını, yaratıcısının kim olduğunu, dünyada yaşarken kendisini saadete ulaştıracak helal ve haramları açıklayarak nasıl yaşaması gerektiğini ve bu amellerin sonuna göre varacağı yeri anlatan ilim ve yaşadığı çevreyi, kendisinin ve çevresindeki varlıkların tabiatını, yaşam koşullarını, hastalıkları ve tedavi şekillerini, elinin ulaşamadığı ama düşünce ufkunu da varmaktan alıkoyamadığı güneşi, gezegenleri, galaksi sistemlerini tanımasına yardımcı olan bilim… Ve ilginç olan husus şu ki; bu ikisinin arasına kesin bir sınır konulamadığı gibi, bu iki temel olgunun birbirlerine kaynaklık da ettiğini fark ediyoruz. Bilim insanoğluna kılavuzluğu aracılığıyla yaratıcının emir ve yasaklarından ibaret olan hükümlerin hikmetini çözmekle uğraşırken; en ufak örneği "Cevizi ve peyniri birlikte yiyiniz" hadisi şerifinin buyruğu doğrultusunda ikisinin ayrı yenildiği taktirdeki ortaya çıkardığı hastalıkları yeni keşfeden bilim; yaratılıştaki inceliği, mükemmelliği, tanıttığı insan fizyolojisi, galaksi sistemlerinin büyüklük, denge ve esaslarıyla ortaya koyarken; biliminin yaratıcısı olan insanoğlu, yaratıcının kendisine bahsettiği meziyetleri kullanarak yeni bilinmezlerin peşine düşüp, bilim sınırlarını genişletirken; ilim ise insanoğlunun düşünceleri ancak dünyayı düz bir tepsi olarak algılayacak, deprem olayını dünyanın öküzün boynundaki bir nesnenin dönmesi gibi ortaya çıkan sarsıntılar aracılığıyla açıklayacak düzeydeyken; insanlığa asırlar ötesinden habersiz olduğu hakikatlerin kapısını açmakta, gönderilen kitaplardaki ayetlerle gezegen ve galaksi sistemlerinin yapısına dair açıklamalarda bulunmaktadır. Bilimin Allah'ın sanatını, yaratışındaki üstünlüğü, kusursuzluğu ve mucizevi özellikleri görebilmeye yardımcı bir etken olması, herhangi bir bilim dalında araştırmalar yapan bir insanın, eğer birtakım önyargılara veya körü körüne bağlı olduğu bir ideolojiye sahip değilse, gördüğü her ayrıntıda mükemmel bir tasarımın varolduğunu görmesine ve bu tasarımın ancak sonsuz bir aklın eseri olabileceğini anlamasında etkili olması; tarih boyunca büyük keşifler yapmış, bilimsel gelişmenin öncüsü olmuş, İslam dininin hakim olmadığı bölgelerde yetişen bilim adamlarının bile büyük bir çoğunluğunun Allah'a yönelip; iman etmelerine sebep olmuştur Nitekim hayatın cansız maddelerden gelemeyeceğini, ancak hayattan gelebileceğini ispatlayan, yaşadığı dönemde özellikle Darwin'in teorisine karşı çıkması ile tanınmış ve bundan dolayı tepki alarak pek çok sözlü saldırının hedefi olan Louis Pasteurin "Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcı'nın eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor" sözlerinden de anlaşıldığı gibi evrenin ancak Allah tarafından yaratılmış olduğu gerçeği, yaratışındaki üstünlüğü, kusursuzluğu ve mucizevi özellikleri ve bilimin insanlara Allah’ı tanıtmadaki rolünü kendisi gibi olan diğer bilim adamlarının hayatlarına baktığımız ve sözlerini incelediğimiz zaman daha rahat gözlemleyebiliyoruz. Bilimin insanları Allah'a yaklaştıracak bir vesile olduğunu düşünen bilim adamlarından birisi olan Johannes Kepler de, Astronomi ile ilgili araştırmaları sonucunda Allah'ın varlığının farkına varmış ve bu gerçeği şu şekilde dile getirmiştir: "Uzun zamandır rahatsızdım. Ama şimdi, astronomi konusundaki araştırmalarım yoluyla Allah'ın varlığının farkına vardım." Kepler, neden bilim ile uğraştığı kendisine sorulduğunda ise "Yaratıcının eserlerindeki lezzeti tatmak için" diyerek cevap vermiştir. İnsanları, "Yaratıcıyı anlamak için sahip oldukları bütün duyularını kullanmaya" çağırmış ve bilimsel eserlerinde bu önemli noktayı sürekli dile getirmiştir. Robert Boyle'a göre ise bilim, Allah'ın aklını göstererek Allah'ı övmenin yoludur. Eğer keşfedilen şeyler bu gerçeği gösteriyorsa, yeryüzünü büyük bir cesaret ve sabırla incelemek ve böylece Allah'ın varlığına ulaşmak gereklidir. Böyle, bilimin akıl olmadan ilerleme kaydedemeyeceğini ve Allah'ın aklının bilim yoluyla sürekli olarak gösterilmekte olduğunu belirtmiş inançlı bir bilim adamıdır. Yapmış olduğu çalışmalarda dine yönelmiş ve dinin güzelliklerini insanlara hatırlatmış olan bilim adamlarından bir diğeri olan Blaise Pascala göre ise, bir insan eğer Allah'ın varlığına ve dine inanırsa erdem, üstünlük ve mutluluk onun olacaktır. Eğer insan O'ndan uzaklaşırsa, ahlaksızlık, sefalet, mutsuzluk, karanlık ve umutsuzluk onunla birlikte olacaktır. Pascal, insanların inançlı oldukları sürece dünyada mutluluk elde edeceklerini ve ahirette de cenneti kazanacaklarını, çevresindeki inançsız insanların ise, ellerindeki her şeylerini kaybetmiş olarak cehennemle karşılaşacaklarını belirtmiştir. Tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak kabul edilen, hem matematikçi hem de büyük bir fizikçi olarak bilim tarihine geçen, yer çekimi kanunu keşfeden ve bunun dışında fizikte hareketin üç kanunu ve matematik alanında gelişmiş hesaplama yöntemleri ile birçok bilim dalında öncü kabul edilen İsaac Newton, bilimi araştırdıkça Allah'ın mutlak varlığının farkına varan inançlı bilim adamlarından biridir. Ateizme karşı çıkmış, bunun için pek çok makalesinde yazılar yayınlamış ve eserlerinde Yaratılış gerçeğini savunmuştur. Newton'un, dünyanın seyrini değiştiren buluşlarının temelinde Allah'a yakınlaşma isteği vardır. Principia Mathematica adlı eserinde bu gerçeği şu sözlerle dile getirmiştir. "Bizler Allah'a muhtaç kullar aciz olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklını büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız." Aynı zamanda bir rahip olan Adam Sedgwick ve Mendel, hiçbir şeyin tesadüfen varolamayacağını savunan ve bilinçli yaratılış gerçeğini insanlara göstermeye çalışan 19. yüzyıl bilim adamlarındandırlar. Yazılarında Allah'a olan inancından sıkça söz eden Einstein, " İlimsiz bilim kördür, göremez; bilimsiz ilim topaldır; ilerleyemez " sözleriyle dinle bilimin ayrılmaz bir bütün olduklarını göstermektedir. Einstein, "tabiatı araştıran herkesin içinde bir çeşit dini saygı" olduğunu belirtmiş ve şunları söylemiştir: "Bilimle ciddi şekilde uğraşan herkes tabiat kanunlarında bir ruhun, insanlardan daha üstün bir ruhun olduğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak, insanı dine götürür." Tıpkı Newton ve Einstein gibi inançlı bir insan olan Maxwell, eşine yazdığı bir mektupta şu şekilde Allah'a dua etmiştir: "Yeryüzündeki herşeyi kullanımımız altına alabilmek için bizlere Senin eserlerinin üzerinde çalışmayı öğret ve Sana hizmet etmek için aklımızı güçlendir." Fizik alanında yaptığı keşiflerle yeni bir döneme damgasını vurmuş 20. yüzyılın en önemli isimlerinden biri olan Planck da evrenin büyük ve kutsal bir güç tarafından idare edildiğine inanmıştır. Bu büyük gücün Allah olduğunu belirten Planck, bilimle uğraşan insanların Allah'ın varlığını görmeleri gerektiğini şu sözlerle dile getirmiştir: "Hangi sahada olursa olsun, bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes, bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır: İman et. İman, bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.” Batı dünyasının materyalist, inkarcı ortamında yetişen bu inançlı bilim adamlarının yanı sıra İslam dünyasında da yaptıkları çalışmalarla insanlık tarihine isimlerini kaydetmiş İbn-i Sina, Kadızade Rumi, Mahmut Şirvani, Ali Kuşçu, Mirim Çelebi, Takiyüddin, Seydi Ali b. Hüseyin, Katip Çelebi, İbn Nefis, Akşemseddin, El-Battani, El-Harezmi, Sabit Bin Kura, İbni Heysem gibi bilim adamları da ilimle bilimin insanları Allah’a ulaştırmadaki etkisini ve bilimle ilimin ortak paydada buluşmasını gözler önüne sermiştir. |
||||||
Gündem |
HZ.
ALİ İLE YÜCELMEK İmam Ali’nin (a.s) melekutî ve gerçek çehresini görebilmek ve böylesi yüce bir kişiliğin varlıksal boyutlarını anlayabilmek hakîler için oldukça zordur. Her bilge, arif ve filozof, tam anlamıyla hakkın yansıması olan Hz. Ali’yi (a.s), ancak kendi varlık hicabı ve sınırlı varlık aynası oranında anlayabilmiş ve algılayabilmiştir.
FATIMA (s.a)
YAŞAMIMIZIN NERESİNDEDİR
27.07 Allah’ın kadınlara verdiği en büyük lutuf, şeref ve izzet Fatıma gibi bir şahsiyetin kadın oluşudur. Bu değerleri göz önünde bulunduran aziz İmam (r.a.), günümüz dünya kadınlarına Hz. Fatıma’nın viladeti münasebetiyle “Dünya Müslüman Kadınlar ve Anneler Günü”nü hediye ederek yılda bir kez de olsa kendimizi muhakeme etmemizi istemiştir. Resulullah (s.a.a.) ve Kur’an 29.04.2005 Hz. Muhammed’in (s.a.a) en büyük özelliklerinden biri Allah’ın, Kur’an’ı O hazrete öğretmesi ve Kur’an’ı, O’nun mubarek kalbine indirmiş olmasıdır. Resulullah’ın (s.a.a) ilmi siresinin azametini tanımanın tek yolu Kur’an’ın hakikatini tanımaktır. KURAN’DAKI RESULULLAH (S.A.A) 29.04.2005 1- Ahlak Sembolü : Ahlak, insanın gerçek kişiliğini oluşturur; hem bu dünyada, hem kabir aleminde, hem de ahirette insandan ayrılmayan devamlı yanında olan sıfatlarıdır. İnsanın kimliğini onun ahlakı oluşturur, insanın soyunun nasıllığı da bu kimliğinden belli olur.
|
||||||
Siyaset | |||||||
Bilim | |||||||
Yazı Dizisi | |||||||
Kültür - Sanat | |||||||
Soru - Cevap | |||||||
|
|||||||
İmam Humeynİ`nİn
BİLİNMEYEN
YÖNÜ
04.06
Tarihde iz bırakmış nadir insanlar vardır; bazen yaptıkları hizmetler ve
insanlığa sunduğu yeniliklerle anılırlar, bazen ise insanlığa yapmış
oldukları zulüm, baskı, katliam ve ihanetle isimlerini tarihin karanlık
sayfalarına yazdırırlar SİYASET İnsan toplumun temel ihtiyaçlarından biri, toplumu idare edecek, toplumun işlerini düzene koyacak, birey ve toplumun menfaatlerini koruyacak bir devlet ve hükumettir.Toplumun ve fertlerin çıkarlarını korumak, bireylerin karşılıklı vazifelerini belirlemek...
KÜLTÜR 1993 yılında Medeniyetler Çatışması (The Clash of Civilizations) adlı tezinin Foreign Affairs´te yayınlanmasından sonra o güne kadar stratejilerini sessizce üreten Harvard Profesörü Samuel P. Huntington, 1996 yılında bu tezinin kitap haline getirilip aynı adla dünya dillerinde basılmasının ardından geleceği en iyi analiz edebilen bilim adamı olarak lanse edilmeye başlandı. 26.06.2004 |
|||||||
|
|||||||